Yetişkinlik mi Çocukluk mu ?

Sizlere de sormak isterim. Yetişkinlik mi Çocukluk mu ?

Eski kadınlar, eski adamlar, eski evler, eski evlilikler hatta eski saadetler kayboldu diyor ya hasretle anneleriniz babalarımız. Eski yazınca cümlede “saadet” kelimesi nasıl da yakıştı oraya ama ben hasretsiz bir saadeti de düşünemiyorum nedense… Kaybolmadı o eskiler sadece eskidiler. Şimdi yeni adamlar yeni kadınlar yeni ilişkiler yeni mutluluklar ve mutsuzluklar var. Değiştik biraz. Haliyle sorularımız da sorunlarımız da değişti.

Hiç mi yoktu o zamanlarda terk edilen ya da aldatılan, şiddet gören kadın? Eskiden tüm evler pembe panjurluydu ve saadet mi doluydu? Tabii ki de değildi! Sadece çile çekmek yüceleştiriliyordu kadını o zamanlar. Hatta ne kadar çok çile çekti o kadar saygındı o kadınlar. Saygındı çünkü her acıya karşı bir tecrübe bir direnme şekli geliştirmiş, gücünü dayanıklılıkla ispatlamış, aslında evlatlarının bile önce acıdığı kadınlardı onlar. Galiba eskiden çile çekmek modaydı. Şimdi kadınlar da ilişkiler de hiç öyle değil. Yeni kadınlar ve adamlar anlaşamayınca, uzlaşamayınca kimse kimseyi çekmesin arkadaşım hadi herkes kendi yoluna diyorlar. Yani yeni kadınlar ekonomik olarak kocaya daha az bağımlı olmaları sebep belki de daha da tahammülsüz. Hem zaten çile çeken, dert çeken kadına değil de yanlış yapan kocaya sittir çekebilen kadına saygı duyuluyor artık. Şu hayatta kimse kimseyi çekmek zorunda kalmasa zaten nasıl da güzelleşecek yaşadığımız dünya.

Bizim ne türkülerimiz var samanlıkta basılanların, yasak bağa bahçeye girilen anların hikayesini anlatan.  Türkülerde ne hikayeler var başka kadınların, adamların, başka zamanların hikayeleri. Bir ara ciddiyetle türkülerin hikâyelerini araştırmıştım. Tavsiye ederim çok da eğlenceli türkülerin hikayesini öğrenmek. Yıldız ne de güzel söylüyor değil mi türkü kıvamında “ Şimdiki aşklar yalan olmuş ben yine aşık”

Türküsü nasıl olurdu bilemiyorum ama, filmi çekilse romantik bir aşk ile başlayıp, sonrasında aksiyon, yeterince komedi ve biraz da bolca gerilim olabilecek komedi-dram kült bir film olurdu hikayeleri. Hayatta en çok sevdiği yakalamaca, iyinin içindeki kötü, kötüdeki iyiyi yakalamak olan bendeniz eğer dedikodu kabul etmeyecekseniz, basit bir soru sormak ya da doğrusu sizlerin fikrinizi almak istiyorum. Ayrıca isimleri mevzu bahis olmasa da bu hikâyedeki tüm kahramanlar da sorum da son derece gerçektir.

Çok sevilen, başarılı bir iş adamımız şaşalı bir düğünle yeniden evlendi geçenlerde. Allah mutluluklarını daim kılsın, taş bebek gibi gencecik bir gelin ve çok yakışıklı mutlu bir damat gördüm ben tüm fotoğraflarda. Oldukça şatafatlı, hani şanına yakışır derler ya aynen öyle olsun, şan olsun diye bir düğünde yapılacak tüm jestler de yapılmıştı. Oldukça tanınmış kişilerden biri olan damadımız dosta düşmana ben bir kez daha deniyorum, galiba bu sefer doğru insanı buldum demek istiyordu sanıyorum. Doğrusu damat beyler eskisinden çok daha genç ve mutlu görünüyordu. Diliyorum gerçekten öyledir. Düğünde görebildiğim kadarı ile ( Bir tek damadımızın en az kendisi kadar tanınmış olan babasını göremedim, dilerim sağlık problemi yoktur yoksa böylesi özel bir anı kaçırmazdı sanırım) diğer her şey, tüm detaylar eksiksiz görünüyordu düğünde.

Düğüne ben de davet edilmiştim ve galiba oğlan tarafıydım. Ama ben bu düğünde ne kız ne de oğlan tarafı olmak da istemiyordum. Sahtece değil, yürekten bir mutluluk diledim onlara içimden ve hemen bir taraf seçtim. Evet ben tamamen, eski eş tarafıydım. Bu ani bir kararla nazik düğün davetine icabet etmek ve düğüne gitmek yerine zaten uzun zamandır da görüşemediğim tanıdığım güçlü ve güzel ve akıllı kadınlardan birisi olan eski eşe gittim. Çok da iyi biliyorum artık tüm eski yaralarını sarmış güçlü mutlu başarılı bir kadın ve oğlu vardı geride ama yine de ben onlarla olmak istedim? Aslında iyi günde kötü günde yanımızda olan birileri varsa bu kesinlikle gerçek dostlarımızdan başkası değil. Nasıl da tatlı ana oğullar anlatamam düğün bahane ziyaret şahane. Hem düğünde olmamam, kimsede yokluk hissi yaratmazdı. Buraya kadar her şey ne kadar güzel ve normal değil mi? Bize ne bunlardan? Hepimiz yaşıyoruz ya da yaşadık benzer halleri bile demişsinizdir.

Şimdi bu yakışıklı damadımızın ilk evliliğinden olan ayrıldığı güzel ve güçlü eski eşten yetişmekte olan da bir yiğidi var. Çabuk büyüyorlar bakmayın şimdi onun annesinin boyuna geldiğine, ben büyüdüm demelerine. Aslında hala çocuk.. Babasını çok da seviyor her oğlan gibi, çünkü her erkek evlat gibi içten içe babasına da çok hayran. Güçlü ve akıllı anne de sürekli her fırsatta destekliyor oğlunun babası ile olan tüm ilişkisini. Hatta çoğu zaman görüşmelerini de anne organize ediyor bile denilebilir. Baba da asında ilgisiz değil ama yine yeniden aşık olan her erkek gibi son günlerde ilgisi yeni eşinde haliyle düğün telaşı da eklenince bunlara… kahve içiyoruz ve alakasız bir sohbet halindeyiz. “Umut abla babam nasıl da yakışıklı değil mi? Anne babam beni neden çağırmadı düğününe?” diye pat diye elimdeki fotoğrafa bakarak annesine sorduğunda ben de oradaydım. Annesinin şimdi bu soru da nereden çıktı şaşkınlığı ile “ Oğlulcuğum ben nerden bileyim baban seni neden çağırmadı düğününe? Bana sormasana bunu! Bunu  da babana sor. Bakmasana sen o fotoğraflara… Çok mu gitmek istedin sen düğüne? Diye manidar sorusuna bizim yakışıklı ufaklık bir de bilmiş bilmiş, evet çok isterdim manasında bir de üzgün üzgün kafa sallayınca hoppala buyur hadi buradan… Sonrasında ben bile kendimi sorguladım.

Yahu bu durumu ben yaşasaydım, değil davetle, silah zoruyla bile beni kimse babamın yeni mutluluğuna ortak edemezdi sanki. Annesi ile çok mutlu bu çocuk,  annesinin ve babasının ayrılığını çoktan kabullenmiş her ikisi de ne yaşarlarsa yaşasınlar çocuklarını dışında tutma gayretinde oldular. Yahu bir çocuk neden ısrarla babasının düğününe gitmek istesin ki diye düşündüm ben. Şahsen ben istemezdim. Yok artık!  Bu eskiden mi böyleydi? Değişti mi şimdi o durumlar? Ben de mi eski kafalılardan biri oldum artık. Normal olan hangisi? Diye hala o günden bu yana sorguluyorum… Babasının düğününe davet edilmediği, gidemediği için o gün gerçekten ne çok üzüldü bizim ufaklık. Hazırdaki cevaplarımızı kabul etmeyen ufaklığın o haline de biz daha çok üzüldük sanki annesi ile…

Babasının en mutlu gününde bizim ufaklığın babasının yanında olmak istemesi ve davet edilmedi diye üzülmesi yetişkinlik mi? çocukluk mu? Ben bu soruya bile kafamda cevap bulamadım ? Sizlere sormak istediğim o basit soru da buydu…

Belki aranızda cevabı olan vardır.

Umut Kaşan / Ege İdea Dergi 12 Ekim 2018

Konular

E- Bülten

    Sosyal IDEA

    Bizi takip edip yalnız bırakmayan siz değerli okuyucularımıza teşekkür ederiz.