Belki adıma Umut demişler diyedir bende oluşan bu umut hassasiyeti.
Lütfen akıllılar okumasın.
“Yok öyle umutları yitirip
Karanlıklara savrulmak.
Unutma aynı gökyüzü altında
Bir direniştir yaşamak “demiş ya şair şarkılara, şiirlere, filmlere, kitaplara edebiyata sanata sığınıp umut aramak, kendinde direnecek güç yaratmak, istediğin motivasyonu bulmaya çalışmak bile siyasetten, yasalardan, kanunlardan siyasetçilerden beklenen umuttan daha gerçekçi geliyor bana.
Çünkü herkes biliyor zarların hileli olduğunu. Çürüdüğümüzü kabul ettiysek ve eğer daha fazla çürümek istemiyorsak değişmeye iyileşmeye kendimizden başlamalıyız. En zor olanı da kendini değiştirmektir. “Sen değişirsen değişeceğiz” ne kolay değil mi böyle yazınca oysa öyle zor ki! … Değişmektense değişsin istemek, çözümün bir parçası olmak yerine şikâyet etmek, sürekli suçu başkalarında aramak kolaycılığı varken.
Umut öyle ki hem zehirdir hem de panzehir. Her şeyin düzeleceğine inanmak derin bir nefes almamızı sağlasa da hiçbir şeyin değişmediğini görmek, hatta daha kötüye gittiğine tanık olmak bizleri bir o kadar da nefessiz bırakıyor.
Bir insanın bir diğer insana, bir başka canlıya yapabileceği tüm kötülüklere şahit olduğumuz günlerdeyiz.
Gözünü kapatmak istiyorsun olmuyor.
Düşünmemeye çalışıyorsun olmuyor.
Ne yapsan olmuyor günlerindeyiz.
Sürekli gülmenin mümkün olmadığı gibi sürekli ağlamak da mümkün değil.
Her şeyden önce tüm süreklilikler, rutinler bence insanın da doğasına aykırı. Yaşadığımız her şeyin tüm kötülüklerin çıkmazların, çaresizliklerin, acıların bir günde sonlanmayacağını bilerek, öyle kimseye boş beleş umutlar vermeden yeniden başlayamayacağımızı bilerek, kaldığımız yerden devam edeceğimizin güçlüğü ile zor olduğunu bilerek değişmek isteyerek ve kararlılığımızı ortaya koyarak başlamalıyız. Değilse hepimiz tek tek soyunacağız sanki…
Bakın bugün, İran Tahran’daki Amir Kabir Üniversitesi’nde Besiç ahlak polisi, onlara göre uygunsuz bir başörtüsü taktığı için bir kız öğrenciyi Ahou Daryaei’yi taciz etti.
O kız öğrenci de durumu protesto amacıyla kıyafetlerini çıkardı.
Onun bu inanılmaz cesareti kadınlara hem umut verdi hem de yüreklerimizi parçaladı.
Şimdi tüm çok akıllılar İran’da bir kadın, üniversite öğrencisi başörtüsünü uygun bir şekilde takmadığı için üniversitesindeki “Ahlak Polisleri” tarafından tacize uğradı demeyecekler, “Soyunarak eylem mi olur?” diyeceklerdir. Onlar bu kadının uğradığı taciz sonrası durumu protesto etmek için üzerindeki tüm giysilerini çıkartarak yaşadığı çıkmazı, molla rejimini ahlak polislerini protesto edecek başka bir şansının kalmadığını olmadığını anlamayacaklardır. Tüm dünyada kısa sürede yankı uyandıran onun bu davranışı sonrasında molla rejimi hemen bu kadını deli ilan etti. Kimse onu kahramanlaştırmasın, o ne yaptığını bilmiyor demek istiyorlar. İçimden yav he he demek geçiyor.
Molla rejiminin sözcüleri, kadının davranışlarının zihinsel bozukluğuna işaret ettiğini söyleyerek akıl sağlığı hastanesine götürüleceğini duyurdu ve maalesef kendisinden haber alınamıyor. Daha da kötüsü maalesef iyi haberlerini almayacağımızı da biliyoruz sanki. Düşününce insan gerçekten de akıl hastası mı bu kadın? Nasıl da delirmiş diyorum. Yaptığı bu davranış için “riske girdi” bile denmez, risk değil kesin büyük ceza. Büyük bedeller ödeyeceğini biliyordu. Bekledi… kaçmadı, saklanmadı.
Her şeyini, hatta hayatını alacaklarını bile bile, yaşayacağı işkenceleri bile bile bunu yapan bu gencecik kadının önünde saygıyla eğiliyorum. Bir an gelir, elinde tek seçeneğin “delirmek” kalır.
Tek umut sensindir. Değişim de cesaret de senden başlamalıdır.
Bu kadındaki bu cesaretin keşke yarısı bende de olsaydı diyor içim…
Adalet, eğitim, sağlık, ekonomi insanlık, inanç aklınıza gelen her alanda ne varsa talan ettiler. Elimizde kalanlara akıllıca razı oluyoruz, olmazsak bize de deli diyeceklerini alacağımız cezayı biliyor susuyoruz. Suç işliyorlar, gözümüzün içine baka baka suç işliyorlar cezalandırılmıyorlar biz de öylece seyrediyoruz.
Biraz içimizi boşaltıp rahatlamamıza izin verdikleri sınırlar içinde söyleniyoruz, istedikleri haberi istedikleri gibi okuyor yorumluyoruz. Zaten biraz mızıldansak hemen İnternetimizi kısıtlıyorlar, VPN’le falan giriyoruz ama giremezsek de giremiyoruz. Akıllı akıllı bekliyoruz.
Suçlu insanlar parası oranında ya da kullanışlı aparat seviyesinde salıverilirken, saygı duyduğumuz sevdiğimiz iyi insanları suçsuzları haksız hukuksuz hapse atıyorlar, yıllarca orada tutuyorlar, akıllıca katlanıyoruz.
Sokak hayvanlarını, kadınları, çocukları hatta artık bebekleri acımasızca öldürüyorlar tüm çok akıllılar gibi gıkımız çıkmıyor.
Duymak istemedikleri ya da görmek istemedikleri durumlarda istedikleri gibi hakaret edebiliyorlar, sevdiğimiz her şeyden ÖTV adı altında büyük haraçlar istiyorlar, daha ucuzlarını alıyoruz, alamazsak da alamıyoruz.
Bu memlekette tek bir terör var o da gıda terörü diyorum ben mesela ama bana, bizlere ayrışın bunları konuşmayın bunları düşünmeyin dedikleri yerden akıllı akıllı ayrışıyoruz bölünüyoruz başka da bir şey düşünmüyoruz.
Yaşattırmıyorlar, ürettirmiyorlar, yasaklıyorlar, kısıtlıyorlar, çalıyorlar, yağmalıyorlar, yakıp yıkıyorlar ötekileştiriyorlar, işine çıkarına durumuna göre karar veriyorlar ama şu kadının deli cesaretinin onda biri bile aşırılıklar yapmıyoruz.
Ahou Daryaei gerçek bir deli ama sen çok akıllısın!
Sömürülmeye, soyulmaya, öldürülmeye, tacize tecavüze, suistimal edilmeye, hak ihlallerine, hakarete uğramaya, kısıtlanmaya sonsuza kadar akıllıca katlanabilirsin.
Çünkü delirmek öyle sandığımız kadar kolay değildir…
Delirmiş gibi yapmaya devam edebilirsiniz.
Umut Kaşan / egeideadergi – Didim