İlknur Peder ‘Bizler dolgu malzemesi değiliz!’

İzmirli, Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümünden mezun, mesleğinin 20. yılında başarılı bir Psikolog. Ergenlerle İletişim, Aile Danışmanlığı, Engelli ve Ailesi İlişkileri, Sınav Kaygısı, Kişisel Gelişim ve Motivasyon alanlarında çalışıyor. Genç stajyer meslektaşları ile kendisine ait Köprü Kişisel Gelişim Merkezi’nde aile danışmanlığı, evlilik ve psikolojik danışmanlık yapan İlknur Peder, kişisel gelişim, ilişkiler ve hayata dair psikolojik içerikli seminer ve eğitimler veriyor. “Elim Sende “ isimli kitabın yazarı.

Özellikle engelliler ve kadınlarla ilgili projelerle, dernek ve sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği içerisinde devam ediyor. Kadın sorunları konusunda Celal Bayar Üniversitesi Kadın Çalışmaları Bölümünde yüksek lisansı olan İlknur Peder hayatın her alanında var olabilmiş, var olan engellerini yok edebilen güçlü ve güzel kadınlardan.  Tiyatro çalışmalarına katılıyor, resim yapıyor kitap yazıyor seyahatlere katılıyor ve işini yapıyor. Doğuştan engelli İlknur Peder’in İki kolu ve bir bacağı yok ama sanıyorum onu makyajsız, bakımsız fönsüz gören de yoktur. Her daim bakımlı, kırmızı topukluları ile görmeye alıştığımız, kocaman gülüşe sahip bu aktivist kadın Türkiye Sakatlar Derneği İzmir Şubesinde uzun yıllardır dernek başkanlığı da yapıyor. “Bizler dolgu malzemesi değiliz” diyor.

Varoluş mücadelemiz için, çok çaba ve emek veriyoruz.

TOPLUM OLARAK DÜZELMEMİZ İÇİN HEPİMİZİN ÇABA GÖSTERMESİ GEREKİYOR.  

Psikolog olarak size hemen ilk önce şunu sormak istiyorum, toplum olarak nasıl bu hale geldik?

Bu geldiğimiz haller hepimizin ortak eseri. İnanın çok üzülüyorum ama bu durum beni şaşırtmıyor. Bunun için çok uğraştık, çok emek verdik, müthiş bir performans sergiledik. Pek çok faktör bir arada, bir an önce yırtma, zengin olma hırsı hevesleri, küçük hesapların peşinde koşma çabası, eğitim sistemindeki olan bitene kaygısızlığımız, sanatı, kültürü, nezaketi, zarafeti, etiği, ahlakı yok saymamız. Ortaya çıkan bu hali eleştirenlere de “Çok eski kafalısın” gibi yaftalarla suçlayıp görmezden gelerek devam etmelerimiz. Şimdi işte bu saydıklarım ve benzeri pek çok faktörün birleşimi ile hastalıklı bir topluma dönüşüyoruz. En başta da dediğim gibi ortaya çıkan, kimseyi mutlu etmeyen bu durumdan hepimiz sorumluyuz. Düzelmesi için de hepimizin ortak çaba göstermesi gerekiyor.

VAROLUŞ MÜCADELEMİZ İÇİN, ÇOK ÇABA VE EMEK VERİYORUZ.

  • Biz engelsiz sıradan insanlar için bile mevcut hayat şartları ve yaşananlar ağır ve travmatik gelirken, durum engelliler için nasıldır? Uzun yıllar engellilerle bir arada dernekçilik yapmış, engellilerle yakından çalışmış, başarılı bir psikolog olarak size sormak istediğim o kadar çok soru var ki? Mesela çok merak ediyorum, bir biçimde engelli bebeği olacağını öğrenen ebeveynler neler yaşıyorlar?

Çok güzel bir sorular soruyorsunuz ben de tek tek cevaplamaya çalışacağım. Öncelikle biz engellilerin hayatı abartısız o televizyonda izlediğiniz Survivor Macerası gibi. Engelli bebeği olacağını öğrenen ebeveynlerin en temel endişeleri ise bu çocuğun geleceği ne olacak? Benden sonra bu çocuğa ne olacak, ya da bana bir şey olursa çocuğuma kim bakacak? Çünkü aileler biliyor ki gerçekten engelliler için işleyen sosyal bir sistem yok. Çocuğun ya da yetişkin bir birey de olabilir engelli kişinin ihtiyacı olan destek, rehabilitasyon, kolaylık ve konfora ulaşmak maalesef çok zor, imkanlar ve fırsatlar yaratmak çok zor. İşte tam da bu sebeple Sivil Toplum Kuruluşları ya da Derneklere çok fazla özveri ve sorumluluk düşüyor. Mevcut durumu engelli bireyler için ajite etmeden, kimseyi incitmeden, öfkelendirmeden gerekli şartları oluşturmak ve olgunlaştırmak tecrübe, ilgi birikim ve donanım istiyor. Varoluş mücadelemiz için, çok çaba ve emek veriyoruz.

  • İlknur Hanım ben pat diye sorulara girdim ama henüz sizi henüz tanımayanlar için çok kısaca kendinizden bahseder misiniz?

İzmirliyim. Doğuştan engelli bireylerdenim. Pek çoğumuz gibi ben de zor şartlarda okulu bitirdim. İlk ve orta öğretimi dışarıdan bitirdim. Hayalimdeki işi, çok da severek yapıyorum. Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunlarındanım. Psikoloğum. Çok dinliyorum ama çok da okuyorum. Çocukluğumdan bu yana okumayı hep çok sevdim, yaşımdan büyük kitaplar okurdum. Özellikle engelliler ve kadınlarla ilgili projelerle, dernek ve sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği içerisinde çalışmayı, imkânlarım dâhilinde gezmeyi keşfetmeyi ve elimden geldiğince başkalarına yardım etmeyi çok severim. Kadın sorunları konusunda Celal Bayar Üniversitesi Kadın Çalışmaları Bölümünde yüksek lisansım var.

Varoluş mücadelemiz için, çok çaba ve emek veriyoruz.

İnsanın sorularla kendini anlatması kolay değilmiş. (Gülüyor) Tiyatro çalışmaları yapmak, resim yapmak en büyük hobilerim. Kendi yazdığım bir kitap var. ( Elim Sende ) Kendirime ait Köprü Kişisel Gelişim Merkezi’nde aile danışmanlığı, evlilik ve psikolojik danışmanlık yapıyorum. Kişisel gelişim, ilişkiler ve hayata dair psikolojik içerikli seminer ve eğitimler veriyorum ve de aynı zamanda Türkiye Sakatlar Derneği İzmir Şubesinde uzun yıllardır dernekçilik yapıyorum. Son yıllarda üyelerimizin teveccühü ile de Türkiye Sakatlar Derneği İzmir Şubesi Dernek Başkanlığı yapıyorum.

  • Bizler engelliler için bile engelli denmezken, özel gereksinimli bireyler gibi daha naif tabirler kullanırken Türkiye Sakatlar Derneği adı bana göre oldukça rahatsız edici. Denek başkanı olarak siz bu söylemden rahatsız duyuyor musunuz?

( Gülüyor) Hayır, hemen size izzah edeyim. Elbette karşımızdaki engeli olan bireylere karşı naif ve hassasiyet gözeten tabirler kullanmak çok kıymetli ama samimiyeti kelimelerde değil nasıl yaklaşıldığında da aramalıyız. Kelimelere takılmamalıyız.

DERNEĞİMİZ 1960 YILINDA KURULDUĞUNDA “TÜRKİYE SAKATLAR DERNEĞİ” İSMİNİ KOYMUŞLAR. DERNEĞİMİZİN ADI BİZİ RAHATSIZ ETMİYOR.

Türkiye Sakatlar Derneği ülkemizdeki en eski engelli derneklerinden biri olarak 60.yıldır çalışmalarını sürdürmektedir. İlk kez İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi’ndeki bir grup gönüllü akademisyenin ve engellinin girişimleriyle 1958 yılında “Felçliler Derneği” olarak kurulmuş. 1960 yılında derneğimiz, “Türkiye Sakatlar Derneği” ismini alarak çalışma ve etkinlik alanını genişletmiştir. 1963 yılında yaptığı hizmet ve etkinlikler dikkate alınarak dönemin Bakanlar Kurulu kararıyla “Kamu yararına dernek” statüsü kazanmıştır.

Bu tarihten itibaren taşıdığı statüye ve tüzüğündeki temel amaçlara uygun olarak çalışmış ve giderek ülke geneline yayılan bir örgütlülük ağına ulaşmıştır. Bugün itibariyle bildiğim kadarı ile 63 şube ve 5 temsilcilik ile hemen hemen ülkemizin tamamına yakın bir alanda bedensel engellilerin sorunlarına çözüm bulunması, ihtiyaç sahiplerine destek verilmesi, hukuksal ve tıbbi konularda yardımcı olunması, rehabilitasyon, meslek edindirme gibi engellilerin günlük yaşama ve çalışma ortamına hazırlanmasına katkı verilmesi, eğitim gibi bir çok konuda faaliyetler yürütmektedir. Son derece aktif bir derneğiz. Maksadımız da engellilerin eğitim, sosyal, kültürel, ekonomik, hukuki, mesleki vb. hak ve menfaatlerini koruyup geliştirmek ve istihdamı, sosyal hayata uyumu, insan hak ve özgürlüklerinden faydalanabilmelerini sağlamak. Fiziksel, İşitme, Konuşma, Görme, Zihinsel, Meslek Hastalıkları ve doğumsal nedenlerden engelliğe sebebiyet veren nedenleri tespit edip, ulusal ve uluslararası projeler geliştirerek engelliliğe sebep olan nedenlerin yok edilmesi için Üniversiteler, Yerel Yönetimler, Genel Yönetimler ve TBMM ile çalışmalar yapıyoruz.

Varoluş mücadelemiz için, çok çaba ve emek veriyoruz.

EN BÜYÜK SORUNUMUZ -MIŞ GİBİ YAPMAK.

Vaktiyle özellikle bedensel engelliler için kullanılan kelimenin bu hali, vaktiyle verilmiş bu isim bizleri rahatsız etmiyor. İşin doğrusu engelli bireyler olarak bizleri çok daha fazla rahatsız eden durumlar var diyebilirim.  Engelliler sosyalleşemiyor, evde bakım hizmetleri, engelli maaşları çok yetersiz. Engelliler için sistemsel gerçek bir düzenleme gerekiyor.

  • İlknur Hanım tam da size ülkemizde engelliler için yapılan yasal düzenlemeleri, mevcut hakları yeterli buluyor musunuz gibi klasik bir soru soracaktım ki vazgeçtim? Çok belli ki bariz yetersizlikler gösteriyoruz. Engelli derneklerin sık sık geziler ya da benzeri sosyal etkinlikler düzenlediğini biliyorum. Çok zor organizasyonlar? Akülü ağır araçlarla uzun yollar yolculuklar yapıyorsunuz, bu etkinliklerin özel bir amacı var mı? Başka diğer ülkelerde kıyasladığımızda neler söylemek istersiniz? Biz yolun neresindeyiz?

Öncelikle Kamu Yararına Dernek statüsünde olan Türkiye Sakatlar Derneğimizde bizler başta ortopedik sakatlar olmak Üzere tüm engellilerin; ekonomik, sosyal, kültürel ve mesleki vb. hak ve çıkarlarının korunup geliştirilmesini; engelliler konusundan hayatın her alandaki ayrımcı uygulama ve düzenlemelerin giderilmesini; toplumun diğer kesimleriyle eşit hak ve olanaklara sahip, özel gereksinimleri sürekli dikkate alınan, özgür, üretken bireyler olarak toplum yaşamına etkin katılımlarını sağlanmak üzerine önemli çalışmalar yapıyoruz. Size verdiğim tüm cevaplarda yaklaşık 600’e yakın üyemizin sorun şikâyet ve düşüncelerini de gözettiğimi bilmenizi isterim.

SİZE VERDİĞİM TÜM CEVAPLARDA YAKLAŞIK 600’E YAKIN ÜYEMİZİN SORUN ŞİKÂYET VE DÜŞÜNCELERİNİ DE GÖZETTİĞİMİ BİLMENİZİ İSTERİM.

Yurtdışında ise bu işler benim bile psikolojimi bozacak kadar sistemli ve doğru yapılıyor.( Gülüyor) Pandemi döneminde yurtdışından bir danışanım vardı, bir şekilde sohbetimiz sırasında işte oradaki sistemi ve olanaklardan bahsediyordu, bir süre sonra “Bizde neden imkân ve olanaklar böyle değil” diye sinirlerimin ve psikolojimin bozulduğunu bile söyleyebilirim.

Elbette bizde de durumlar benim çocukluğumdaki gibi değil. Gelişen internet teknolojileri, dernek ve STK’ların aktif çalışmalarıyla, göstermelik bile olsa yapılmak istenen düzenlemelerle geçmişte olduğundan çok daha iyi durumdayız ama tabii ki yeterli değil.

ENGELLERİ YOK ETMEK İÇİN KLASİK SÖYLEMLERİN DIŞINA ÇIKMAK, DIŞLAMAK YERİNE KAZANMAK, EĞİTİME VE ÜRETİME TEŞVİK ETMEK GEREKİYOR.

Biz engellilerin birbiri ile tanışabildiği sosyal iletişim kurabildiği ve sosyalleşebildiği böylesi organizasyon ve etkinlikler de olmasa ne yapardık! Tam da bu yüzden de tüm şartları zorluyoruz. Engelliler birbiri ile ve dışarıdaki hayatla temas etmelidir. Bir engelliye ölmeyecek kadar para vermektense, engelli bireyleri eğitmek, toplumun bir parçası haline getirip, üretime katılmalarını sağlamak ya da üretim yapmalarını teşvik etmek çok daha doğru ve gerçekçi olandır.

Varoluş mücadelemiz için, çok çaba ve emek veriyoruz.

Tam istatistiklere hakim olmamakla birlikte ülkemizdeki engellilerin ciddi bir oranı hekim hatası, yanlış ya da bozuk aşılar, doğru ilaç kullanmamak, doğum esnasındaki yanlış müdahaleler gibi sebeplerle gelişen engeller var. Şimdi bu söylediğim bazılarını kızdıracaktır ama bu son aşılardan sonra damar tıkanıklığı sebebi ile uzuvlarını kaybeden, beyninde tıkanıklık olduğu için eskisi gibi olamayan canlı pek çok örnek sayabilirim. Elbette trafik kazası, aile içi şiddet ya da son yaşadığımız depremler sonrası da pek çok vatandaşımız birden bire engelli birey olarak hayatına devam etmek zorunda kaldı.

  • Sevgili İlknur engelliler başta olmak üzere pek çok kişiye ilham veriyorsun. Peki, senin İlham aldığın biri ya da birileri var mı? Engelleri aşabilen başarılı bir kadın ve psikolog olarak aslında engeller kafamızın içinde midir?

Gül Eryüksel hocam. Çok değerlidir. Bana her zaman yardımcı olmuş beni motive etmiş ve örnek olmuştur. Evet engelleri aşmak konusunda motivasyon yaratmak için “Engeller kafamızın içinde” klişe cümlesini herkes söylüyor. Sadece kafamızın içinde değil ki, evet engellerimiz var. Uzuv eksikliği, fiziksel ya da başka bir şekilde bariz engellerimiz var. Engelli kişiler de bu engelleri ile hayatlarını devam ettirebilir, kendisi ve toplum için daha eğitimli, daha üretken ve faydalı da olabilir, normal yaşantılarına devam edebilirler.

Varoluş mücadelemiz için, çok çaba ve emek veriyoruz.

Asıl bu engelleri ciddi engele probleme dönüştüren kafamızın içindeki, dışlayıcı ötekileştirici, en temel haklarını bile ona layık görmeyen hak görmeyen yetkili yetkisiz, etkili etkisiz kişiler. ‘Onlar da bizim kardeşlerimiz’, ‘Her insan bir engelli adayıdır’ gibi klişe cümleler söyleyip bir engelli park yerine aracını park edip, yolların biz engelliler için bozuk, kullanışsız ve engel çıkaran hali ile kalmasına izin veriyorsan hiçbir anlamı yok. Buraya rampa yapalım, şu kapıları genişletelim, asansörleri engeliler için kullanışlı ve güvenli hale getirelim cümlelerini kuran yok. O sebeple bazı cümleler bizlere bu yüzden samimiyetsiz ve klişe geliyor. Ajitasyon yaratarak, acıyarak yardım etmek de bu şekilde yardım almak da doğru değildir. Kendi gerçeklerimizle kalıcı çözümler üretebilmeliyiz.

İzmir’deki Engelli Derneklerinden Siyasi Partilere “Bizleri Dolgu Malzemesi Olarak Kullanmayın.” toplu açıklamasını yaptık. Buca Engelliler Derneği ev sahipliğinde toplanan dernek temsilcileri arkadaşlarımız ile “Yerel yönetimlerin karar mekanizmalarında yer almalıyız” Bizler, sokakta, okulda, hastanelerde, kamu kurumlarında, ticaret merkezlerinde, toplu taşıma araçlarında,  yaşamın her alanında  zorluk ve engellerle her gün  boğuşuyoruz. Yerel yönetimlerce yapılması gereken uygulamalar ile alınması gereken kararların hiçbirinde yer alamıyoruz. Seçimden seçime siyasi partilerce formaliteden dolgu malzemesi olarak kullanılıyoruz.  Seçilebilir noktalarda gösterilmiyoruz. Bizimle ilgili bütün kararı bizim önceliklerimizi bilmeyenler veriyor ya da sorunlarımız sürekli öteleniyor. Seçimlerde sadece siyaset malzemesi, propaganda aracı olarak lütfen bizi kullanmasınlar. Çok donanımlı, deneyimli, alanında eğitimli üyelerimiz var. Siyasi partiler bu arkadaşlarımızı aday göstersinler istiyoruz.” açıklaması yaptık. Artık yerel yönetimlerin karar alma mercilerinde engellilikle ilgili sorunların gerçek hak sahipleri tarafından dile getirilmesini ve çözüme ulaştırılmasını kalıcı çözümler geliştirebilmeyi talep ediyoruz. Bu haklı taleplerimizi görmezden gelen siyasi partilere kesinlikle kırmızı kart göstereceğiz.

  • Engelli derneklerinde sadece engelliler mi var? Aranızda engelsiz bireyler de var mı?

Elbette var ve keşke daha çok bizlerle olsalar, aramızda olsalar üyemiz olsalar. Türkiye Sakatlar Derneği İzmir Şubesi olarak biz de öncelikle kendisi ya da aile bireylerinden birisi engelli olmak üzere ihtiyaç sahibi öğrencilerimize burs sağılıyoruz, düzenli geziler yapıyoruz, sosyal aktivitelerimizle son derece faaliz. Son altı yıldır engelsiz bireylerle sanatseverlerimizle düzenli TSM konserleri yapıyoruz. Müzikal faaliyetleri için dernek binamızda çalışmalar yürütüyorlar. Hobi kurslarımız var. İzmir kariyer fuarında stant açan tek derneğiz. Elbette önceliğimiz engelliler ama derneğimiz herkese açık. Lütfen gelin üyemiz olun. birlikte ve bir arada olalım. – mış gibi yapmayalım. Toplumsal olarak en büyük problemimizden birisi de – mış gibi yapmak.

Varoluş mücadelemiz için, çok çaba ve emek veriyoruz.
  • Toplumsal bir takım kalıplarımız var. Yaş farkı olan ilişkilerin yadırganması gibi engelli bireyler birbirleri evlenmelidir gibi, gözlemlerime göre engelli engelsiz kişilerin ilişkileri ya da evlilikleri kesin bunun altında da bit bit yeniği vardır gibi de algılanıyor. Kör topal yaşar giderler diye kullanılan kalıpları var. Bu konuda sizin gözlemleriniz nelerdir? Siz neler söylersiniz?

Engellilik kavramı da çok çeşitli ve çok karmaşıktır. Bana göre burada asıl konuşmamız gereken engelli ile engellinin evlenmesi doğru mudur? Engelli engelsiz kişilerin ilişkisinden ya da evliliğinden bireysel örneklerden öte engelliler sosyal ya da fiziksel bariyerleri aşabiliyor mu? Ekonomik bariyerleri aşabiliyor mu? Aşık olma, aile kurma, ebeveyn olma kendi bağımsız hayatını kurma hayallerini ne kadar gerçekleştirebiliyorlar bunu konuşmalıyız. Sürekli fiziksel bir destek ya da refakatçi ihtiyacı olduğu ve sosyal devlet anlayışı ile kapatılamayan bu açığı kapatan aile olduğu için aileye bağımlı yaşayan engelli bireyler kaç yaşında olursa olsun kendi yetişkin seçimlerini ve tercihlerini geliştiremiyor. Bağımsız birey hayatı kuramıyorlar. Bu durum elbette ailenin tüm bireyleri için yorucu ve yıpratıcı olabiliyor.

Kimliklerimizin farklı parçaları var. Örneğin siz Umut Hanım, gazetecisiniz, annesiniz, evlatsınız, belki bir kardeşsiniz, ya da ben bir çalışan bir kadınım, psikoloğum, engelliyim, bir dernekte yöneticiyim, bir başkasının ablasıyım. Bizler eğer kimliğimizin tek bir parçası ile var oluyorsak burada sorun vardır.

Varoluş mücadelemiz için, çok çaba ve emek veriyoruz.

Benim sadece engelliyim demem, sizin sadece anneyim demeniz doğru olmaz. Diğer kimliklerimizi yok sayarsak görmezsek ve beslemezsek burada sorun yaşarız. Bizler engellerimiz ile tüm diğer kimliklerimizi oluşturabilmeliyiz. Sadece engellilerin bir araya geldiği bir dernek olmamayı biraz da bu sebeple istiyoruz. Sadece engelli değiliz. Sadece engellerden hastalıklardan tedavilerden bahsetmek de istemiyoruz.

Dernek olarak özellikle evli çiftlerimize destek olmaya gayret ediyoruz. Alınan engelli maaşları ya da bakıcı ücretleri ile kişilerin kiralarını ödeyip, desteksiz hayat kurmaları çok zor. Eşya eksikliklerini tamamlıyoruz ya da yaşanan sel ya da deprem gibi felaketlerde akülü araçları zarar gören arkadaşlarımız oldu ve biz dernek olarak gereken yardımı sağlamaya gayret gösteriyoruz. Engellilerin ihtiyaç duyduğu teknoloji ve malzemeler çok pahalı, derneklerin de sınırlı bütçeleri var, ihtiyaç çok, ihtiyacı olan çok ve inanın çok zor. Sadece bizim derneğimiz de değil kişiler çevrelerindeki tüm engelli derneklerine kulak kabartsınlar, yardım çağrılarını dikkate alsınlar lütfen.

Bir gün ağaç oluyoruz diye ağaçları korumuyoruz değil mi? ya da erkekler bir gün kadın olurum diye kadın haklarını savunmuyor. Bir gün ben de engelli olurum düşüncesinden ziyade olması gereken bu olduğu için engellileri anlayalım ve birlikte ve sağlıklı yaşam koşullarını olgunlaştıralım.

  • Protez kol ya da bacak kullanabileceğiniz halde kullanmıyorsunuz. Bu kişisel bir tercih mi? Sebebini öğrenebilir miyim?

Ben protez kullanmayı denedim, konforlu ve yeterli gelmedi ya da alışamadım. Benim gibi protez kullanamayan da çok engelli var. Sonradan engelli bireyler eksik parçayı tamamlayarak protez kullanımına daha kolay adapte olabiliyorlar. Doğuştan engelli bireylerin kendi beden algısı mevcut engeliye geliştiği için diğer kişilere zor gelen bazı hareketler bizler için hiç de zorlayıcı olmazken kolay gibi görünen çok zor şeyler de var. Makyajımı tek ayağımı kullanarak kendim yapıyorum, ayağımla yazı yazıyorum. Tek ayağımı çok daha verimli kullanıyorum diyelim. ama gerektiğinde yardım almak bizler için kaçınılmazdır ve yardım almaya ve yardım istemeye de zamanla alışıyoruz.

Varoluş mücadelemiz için, çok çaba ve emek veriyoruz.

Ailelerin de çocuklarını protez kullanımına zorlamaması gerekiyor. Deprem sonrasında uzuv kaybı yaşayan kişilere ‘Buna o kadar para verdik bu protezi neden kullanmıyorsun?’ baskısı ile protez ile ayağa kaldırmak yerine sosyal destek, psikolojik destek, rehabilitasyon tutunacak yeni bir dal vermek gerekiyor. Engelli bireyin yanında olmak en önemli destektir.

Aynı zamanda ailelerin çok korumacı tavrını da doğru bulmadığımı söylemeliyim. Biz engellilerin sistem kurma yetenekleri çok iyidir. Öngörülerimiz güçlüdür. Olası riskleri öngörme yeteneğimiz çok gelişmiştir, bizim hayatta kalma içgüdümüz çok güçlüdür. Engellilerle ilgili dernek ve çeşitli STK’larda aktif görev yapıyorum evet ama sadece kolum bacağım olmadığı için değil, söyleyecek sözüm, doğruları işaret edecek gücüm olduğu için.

Varoluş mücadelemiz için, çok çaba ve emek veriyoruz.
  • Ağır engellerine rağmen çoğu başarın, sıradan engelsiz insanlar bile çok zor şeyler. Scuba Diving yaptığını biliyorum. Acaba diyorum iki kolun ve iki bacağın olsaydı neler yapardın? Çok açıkça sormak istiyorum, engellerine rağmen başarmanın ardında hırs mı var motivasyon mu? Nedir seni bu kadar başarılı ve farklı kılan durum? Başkalarına örnek olmak kaygısı taşıyor musun?

Ben örnek olmak için bir şey yapmam. Bu bana samimiyetsiz geliyor. Cesur olmalı ve zaman zaman konfor alanımızdan dışarıya çıkmalıyız. Bedenimizi olduğu gibi sevmeli ve kabul etmeliyiz. İnsanın kendi bedeniyle ilişki kurmasını önemsiyorum. Kendimi kıymetli ve değerli buluyorum ve tüm parçalarımla var olmayı seçiyorum. Zihinsel varlığınızı besleyemediğimizde bu açığı görselliğimizle kapatma ihtiyacı duyarız. Haz ve hız odaklı bir süreçte görselliğin çok ön planda olduğu ve çoğunlukla kişileri mutsuz eden durumlar ortaya çıkıyor. İşte zihinsel varlığımız bu yüzden bedensel varlığımız kadar kıymetlidir. Zihnimiz ve bedenimiz hepsi bir arada ve ahenk içerisinde olunca engelleri aşmak da mümkün.

Varoluş mücadelemiz için, çok çaba ve emek veriyoruz.

Bu Röportaj Hürriyet Ege’de Yayınlanmıştır. Aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz. (#umutkaşanlavitrin #hürriyetege)

https://www.hurriyet.com.tr/yerel-haberler/izmir/umut-kasanla-vitrin-bizler-dolgu-malzemesi-degiliz-42370471

Konular

E- Bülten

    Sosyal IDEA

    Bizi takip edip yalnız bırakmayan siz değerli okuyucularımıza teşekkür ederiz.