Huzur içinde uyu baba…

İçimde bir yanım kurtuldu işte acı çekmiyor, artık dese de diğer tarafım çok üzgün, kırgın yarım hatta parça pinçik.

İnsan sevdiklerine her şeyi yakıştırıyor da zamanlı, zamansız ölümü asla yakıştıramıyor. Sanki derin acıları ve yoklukları kapatmak ister gibi her yerden fırlamış mezarlıklardaki tüm o papatyalar laleler ve birbirinden güzel açan çiçekler bile gözüme güzel gelmiyorlar bazen.

Kötü habere hazır olmak diye de birşey yokmuş. Onu öğrendim.
Son günlerde enkazın, acının ve ölümün her hali ile peş peşe tanıştım. Çok şey anladım, öğrendim. Hangi kelimeler yan yana gelse anlatabilir ki bazı acıları, yaşadığımı, öğrendiklerimi?

YA YAŞAYABİLECEKKEN, VAKİTSİZ SIRASIZ ÖLENLER !

Deprem felaket bölgesine gittiğimde ölümün soğuk yüzü ve yarattığı o çaresizliklerle istemediğim kadar yakından tanıştım. Çok büyük acıları ne çok insan yaşamak öğrenmek zorunda kaldı.

Gencecik insanların, çocukların, bebeklerin acılı ölümü, kolu bacağı kopmuş insanların çaresizliği, tüm ailesini kaybetmiş evlatlatın çığlıkları, yavrusunun enkazı başında bekleyen annelerin ‘Ölmemiştir o çıkarın yavrumu!’ feryatları Bu ölüm de bu deprem de hepimizin başında!’ Bugün bizde yarın kim bilir nerede? Kimin başında Allah sıralı, hayırlı ölüm versin’ diyen acılı diğer depremzede teyzenin bana ‘Yaz kızım bunları yaz! Kaç ananın evladı bağıra bağıra gitti. İlk gün çok yağdı, yer gök ağladı halimize. Kurtulsa da kaç gün dayanır ki bir çocuk, açlığa soğuğa enkaz altında? Bu ateş düştüğü yeri yakıyor, bugün bizi yaktı. Sizi yakmasın’

Bunları söyleyen teyze de eşini, kardeşini başka yakınlarını kaybetmiş. Evlatları hayatta, eşi, kardeşleri dahil kaybettiği yakınlarının cenazeleri defnedebildiği için mutluydu.

Buz gibi havada ayağında terlik ve incecik çorapla yemek sırasında bekleyen o çocukları bir filmde bile görsem ağlardım. Vereceği her tepkinin yetersiz geleceğini mi düşünüyor ki insan! İnsan donakalıyor.
O gün içimden ‘Allahım bir insan daha kötü ne görebilir, ne yaşayabilir? Bu durum hemen değişmeli diyordum içimden kendi kendime.

O depremzede teyzenin ‘Allah sıralı ölüm versin demesi de hala kulağımda’ Ölüm çok zamansız ve çok acılı gelmişti deprem bölgesine. Zaten yaşayanlara da yaşıyor denilemezdi.

Vakitsiz ölümlere rağmen evladı hayattta olan anneler, diğer kayıplarına rağmen şükür diyorlardı ‘Allah evlat acısı vermesin’ Şükretmenin o cümlelerde tam anlamıyla karşılığını bulduğunu düşündüm bir anne olarak. O teyzenin metanetini, şükürlerini aldım koydum cebime dönerken.

Sonra hastane günlerinde, trafik kazasında evladını kaybeden acılı bir anneyi teselli ederken, istemsizce ve bencilce halime şükredince, şükretmeyi de öğrendiğimin farkına vardım.

Deprem bölgesinden döner dönmez onkoloji servisinde tedavi gören babamın nöbetini devraldım. Başka bir enkaz çaresizliğine gittiğimi bilmeden…

Hem tüm diğer refakatçiler gibi kendi hastama, hatta ihtiyacı olan kimsesiz hastalara da bakarken, hastanenin kolonlarına, kirişlerine kapılarına da baktım delirmişler gibi saatlerce. Aklımda hala deprem, ölümün o hali.

Palyatif Onkolojide ölümün de acının da başka başka halleri ile tanıştım. Bu defa da ölmek, ölebilmek için dua ediyordu çok acı çeken bazı insanlar, hastalar.

Palyatif onkololoji evde bakılamaz, iyileşemez hastaların acısını dindiren ve özel tedavilerinin verildiği, sık sık da mavi kod uyarısı alan bir servis. Evimde öleyim diyen de vardı, hemen ölmek isteyip de ölemeyenler de… başka bir enkazda olduğumu öğrendim.

Palyatif onkoloji mi daha acı vericiydi, yoksa babam da acı çeken hastalardan birisiydi diye midir? Nedir? Kötünün de kötüsünün olduğunu palyatif onkoloji servisinde gördüm, öğrendim. Mavi Kod’la da tanıştım.

EYVAH ! MAVİ KOD

Verilen her mavi kod uyarısında ben de hasta yakınları gibi kalbim ağzımda, ağlak ağlak bekledim onlarla kapı önünde, ama hiç ağlamadan. Hastanedeki ikinci gecemde tanıştım Mavi Kod’la. Aniden koridoru inleten Mavi Kod uyarılarını hastalar da duymalı mı? duymamalı mı? gecelerce bunu düşündüm.

Mavi kod sonrasında, yoğun bakıma ya da morga kaldırılan her hasta sonrası, servisteki herkeste ölüm sessizliği, hastalarda çaresiz bir kabulleniş hali. Ölümle yüzleşme. Hareketsiz yatmaktan yatak yarası olmuş hastalarda bir hareket edeyim iştahı, ölüm duaları, sessizce fısıldanan vasiyetler.

Babam rahmetli de ‘Uykumda öleyim istiyotum’ demişti bana, bir mavi kod sonrası. Zaten de uyuyor sanmış o gün annem. Huzur içinde uyusun.

Öyle bişey ki günün herhangi bir saati, aniden yüksek bir uyarı sesi tüm koridorda. Hastanın en yakınlarına da mavi kod uyarısı ile haber veriliyor. Sonrası hasta için derin sessizlik, yakınlarında yaygara, tantana.

Servisin tüm doktorları hemşireleri patır patır pür telaşla bir odaya giriyorlarlar. Odadaki diğer hastalar ve refakatçiler dışarıya çıkarılıyor, hastanın odasının kapısına içeriye kimseyi almamak görevi ile hemen iki güvenlik dikiliyor. Herkes o kalp durduğunda ne yapması gerektiğini öyle iyi biliyor ki. Amaç maviden siyaha geçirmemek hastayı.

Tüm refakatçiler de şahit oldukları ilk mavi kod uyarısında, neler yapması gerektiğini trak diye anında öğreniyorlar.

O uzun, sessiz koridorda duyduğumuz her mavi kod uyarısında sürekli tedaviyi reddeden babam da bana soruyordu.
Ne oldu? Ölen mi var?
– Yine birisini daha yoğun bakıma götürdüler galiba. İnsanlar da çok güçsüzler, hemen ağlıyorlar. Hemen de yaygara, yoğun bakımdan aylar yıllar sonra çıkan var ya! Sen uyu baba yok bişey, burası çok sinir bozucu iyileş de eve çıkalım. Babam da her seferinde git başımdan der gibi, bana inanmadığını söyler gibi el işaretleriyle atarlanıyordu.
Bana inanmadığını ikimiz de iyi biliyorduk.
İyi madem, ben de çok darlandım 2′ dk ben kendimi zehirleyip geleyim, bahanesiyle bahçeye zor atıyotum kendimi, orada ağlamamak için de zor tutuyordum. Bir gece sabaha karşı, en sessizlikte geldi mavi kod. Babamın biraz morali yerine gelmiş, ilaçlarını içiyor, birşeyler yemeye başlamış. Bizim için nasıl kıymetli ayağa kalkıp işemesi bile.

İşte o gece mavi kod sonrası hastanın kapısında bekleyen güvenliklere de çıkıştığımı hatırlıyorum. Sabahın 5’itelaşla koridora dışarıdan gelenler ‘Anneemm!’ diye inletiyordu koridoru.
Dayanamayıp çıkıştım. ‘Kapıda beklemeyin dikilmeyin öyle, içeriye giren de olmaz! Siz ağlayan hasta yakınlarını dışarı çıkarın’ – içeri girmek isteyen çok oluyor Umut Hanım, biz buradan ayrılamayız.
– Allahımm almayın dışarıdan kimseyi buraya, burada bağırıp ağlamasınlar. Bu koridora refakatçiden başka kimseyi almayın, yalvarırım çıkarın şu ağlayanları’ derken bir yandan da ağlayan hasta yakınlarına, lütfen burada ağlamayın, bizim hastamızın da morale ve umuda ihtiyacı var derken onları da kayıplarının acısını çok iyi anlıyordum aslında. Ölüm karşısındaki çaresizliğimizi , dirençsizliğimizi öğrendim.
Zaten inatla tedavi olmayı reddediyordu babam, yine morali bozulup tansiyon bile ölçtürmeyecekti. Sürekli imzasını beyanını alıyorlardı reddedişleri için… Tedaviyi reddedip, ağrı kesicilere sığındığı için ona yeri geldi sert çıkıştım, yeri geldi tedavi olması için yalvardım. Doktoru, intörnü, hemşiresi tüm aile yalvardık. Reddetti. Sık sık gelen her mavi kod hasta yakınları kadar, servisteki herkese çok acıydı, moral bozucuydu. Mavi kod uyarısını hastaların duymaması gerektiği kaanatindeyim artık. Önce psikoloji. Günlerce yemek yiyemedim. Rahmetli nenemin ‘Ölümün de hayırlısı’ duası aklımda. Çocukken o duayı hiç anlamaz hatta kızardım. ‘Ölüyorsun işte, hayırlı ,hayırsız öldükten sonra ne fark eder! Deme şöyle babanne ölmek ister gibi benim yanımda hayırlı ölüm dileme, ölümlü dualar da etme’ derdim. Ölümün de hayırlısı varmış, meğer ne çok hakkıymışşın babanne ben ölümün hayırlısı demeyi öğrendim hastane günlerinde.
O gün babam uyumadan önce Umut gelsin demiş anneme, nöbeti yine benim devralmamı istemiş. Bazı yollar da git git bitmiyormuş, bitmeyen yollar var öğrendim. Hiç kurulamayan cümleler.
Son günlerde ne çok şey öğrendim istemeden, anlamadan. Hepsi de beni saatlerce salya sümük ağlatacak öğretilerdi. Ama ben büyüdüm. Büyümek daha güçlü olmak demekti. Kızları babaları ölünce büyüyor. Evde babamın yatağında uyudum, her zamanki gibi onun eşohmanını giydim, neymiş konu komşu ruhu buralarda olur dedi diye mi? Nedir çok mu korktum ne sabaha kadar da ne dualar okudum. Ertesi gece de ‘İnsan babası gelse hiç korkar mı?  Teacher korkutmadan gel dedim?  Zaten gelse de beni, bizi korkutmayacağından emin oldum da uyudum. Babamdan hatıra bir jean pantalon aldım, bir de tesbih. Erkek pantalonu sana olur mu demeyin çok güzel oldu. Mezarına da herkes çiçek koydu ben, bir tek sigara attım. İlk fırsatta da iki tek atacağım rahmetle yad edip. Kaybettiğimiz sevdiklerimizi anılarımızda güzel yaşatmak mümkün.

Deprem bölgesinde o enkazların başında ben daha güçlü olmalıydım diye ağlamadım, hastane koridorunda hastaların moralini bozmamak için  ağlamadım, bitmeyen yolda otobüste dur dur hemen koyverme, hani yoğun bakımdan aylar sonra çıkanlar vardı sakın ağlama dedim kendime ağlamadım. Hatta babamın cenazesinde de ağlamadım.

Daha çok acı çekmeden, çok da istediği gibi uykusunda gitti. Vasiyetlerini tane tane yazdı. Hepimizle ayrı helalleşti de gitti. Her zamanki gibi aceleyci yine, biraz erken gitti. Huzur içinde uyu baba… Tüm vasiyetlerin emanetlerimizdir. Hayır yemeği yok, lokma döktürmek yok, gariban çocukları giydireceğiz ve de bir lokmamızı bile ihtiyaç sahipleri ile bölüşeceğiz.

Son günlerde öğrendiğim, öğrenmek zorunda kaldığım en acı şey için için ağlamayı öğrenmek oldu. Porçöz gibi insanın içine içine akan gözyaşı içini parçalıyor, durmuyor, hemen kurumuyor. Güçsüzleştiriyor. Bazı öğrendiklerimi yazacak, ifade edecek gücüm de yok.
İnsan ruhtan ibaret. Ruh yoksa evde, iş yerinde, tatilde, hastanede, morgda ya da toprağın altında  fark etmiyor. Ruhsuzsan ölüsün. Seni yaşayan yapan şey o ruhun işte.
Acılar da ölümler de herşey insana dair.
Önemli olan insanlık.
Sevdiklerimize ve hayata insanca sahip çıkmak hepimizin öncelikli görevi diye düşünüyorum.

Kalan hastalara direnme ve mücadele gücü, yaşıtlarına sağlık, şifa uzun ömürler dilerim. Tüm Adü görevlilerine sağlık personeli, hemşire ve doktorlarına minnetle. Huzur içinde uyu…

Güle güle baba…

Kızın, Umut Kaşan

‘Didim’den emekli Öğretmen, Güler Kaşan’ın eşi, geçmiş dönem Balat Köyü İlkokul Müdürü, Eğitimsen Kurucularından, Emekli Öğretmen Ali Kaşan 18 Mart 2023’de Vefat etti.’

Başımız Sağolsun.

Konular

E- Bülten

    Sosyal IDEA

    Bizi takip edip yalnız bırakmayan siz değerli okuyucularımıza teşekkür ederiz.