Ayın Röportajı – Arzu Toker
Instructor Arzu Toker of Eskişehir Anadolu University is here in Didyma to carry out the field study for her dissertation, in which she focuses on tourism and immigration. Arzu Turan began her academic studies on Didyma when she first took part in “Oral History of Tourism in Turkey Project” coordinated by Prof. Nazmi Kozak of Anadolu University, Faculty of Tourism between 2012 and 2015. In this project, there is a book chapter named “İkinci Hayatların Kenti: Didim”. In this interview, we talked about her interview and observation notes on Didyma for her studies that she has been conducting for over three years.”
Eskişehir Anadolu Üniversitesi öğretim elemanlarından Arzu Toker turizm ve göç olgusu üzerine odaklandığı doktora tezinin saha çalışmasını yürütmek üzere Didim’de. Akademisyen Arzu Toker, 2012-2015 yılları arasında Anadolu Üniversitesi Turizm Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazmi Kozak koordinatörlüğünde yürütülen “Türkiye Turizmi Sözlü Tarih Projesi” adlı çalışmanın içinde yer almasıyla Didim’le ilgili ilk akademik çalışmalarına başladı. Söz konusu projede “İkinci Hayatların Kenti: Didim” başlıklı bir kitap bölümü yer alıyor. Üç yıldır Didim üzerine yaptığı çalışmalar nedeniyle, onlarca görüşme yapan Arzu Toker’ın Didim’le ilgili görüşme ve gözlem notlarına dair kendisiyle keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
“Ben şehir plancısı ya da mimar değilim ama Didim’de ranta dayalı büyümenin izlerini görmekte hiç zorlanmıyorum. Didim, bir kimliğe sahip olmalıydı. Ama elinde fırsatları varken, bir kimliğe sahip olamamış ya da bunu elinin tersiyle itmiş bir kent. Bir bölgeye, kimlik kazandırmazsanız orası zamanla gerçekten kimliksiz, kişiliksiz ve istenmeyen bir yer halini alır. Didim, bir kent kimliği oluşturmak için tarihsel, kültürel ve doğal birçok zenginliğe sahip. Ama işin, insan ve insanın ürettiği çevre boyutu, bu zenginliği gölgede bırakıyor. Çok basit bir örnek vereyim. Arama motorlarına “Didim” yazınca, karşıma ilk olarak bölgedeki satılık ev ilanları çıkıyor. Oysa Didim, bundan çok daha fazlasını hak ediyor.”
Arzu Turan Didim’e bu kaçıncı gelişiniz bilmiyorum ama tekrar hoş geldiniz. Tatil yapmaya gelmediğinizi biliyoruz. Didim’de bulunma sebebinizi sizin ağzınızdan dinlemek isterim? Aslında sizi biraz daha yakından tanımak isteriz.
Hoş bulduk, teşekkür ediyorum. Ben 25.12.1982 Ankara doğumluyum. Mahalle kültürünün egemen olduğu sokaklarda, oyun oynayarak büyüdüm.Liseyi şimdilerde adı değişmiş olan Ankara Otelcilik Okulu’nda okudum. Yani turizm alanındaki öğrenimimi lise yıllarında görmeye başladım. Üniversite yıllarına kadar da Ankara’da yaşadım. Üniversiteyi, 2002 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği Bölümü’nde kazandım ve o tarihten beri Eskişehir’de yaşıyorum. Evliyim ve beş yaşında bir oğlum var. Öğrenciliğim boyunca turizm sektöründe emek vermeme rağmen; hayalim, ders dinlediğim amfilerde kürsünün arkasına geçmekti. Yıllarca bu hayalle ders dinledim ve öğrenim gördüğüm fakülteye 2012 yılında atandım. Şu sıralar, bildiğiniz üzere, doktora tezimi yazıyorum.
Didim’e şu anki gerekçemle yolumu düşüren süreçler birbirinin içine geçmiş şekilde ilerledi diyebilirim. Aslında bu, Didim’e dördüncü gelişim. İlkinde, 1999 senesinde kısa bir tatil için gelmiştim. Henüz lisedeydim ve o günden aklımda kalan Didim, ulaşılması zor bir hayal gibi geliyordu bana. Diğerleri ise profesyonel amaçlarla gelişlerimi kapsıyor. 2014 yılında iki sefer ve sizin de bildiğiniz üzere bir de bu yıl geldim.
Ulaşılması zor bir hayal derken ne kastettiniz?
18 yıl önce ilk geldiğimdeki Didim, karşıya baktığımda her yeri gördüğüm bir Didim’di. Saftı, masumdu. Kaldığım otelin bahçesinde otururken, kurduğum hayalleri hâlâ hatırlıyorum. İkinci gelişimde ise Didim’e yüksek bir noktadan baktığımda “Allah’ım buraya ne yapmışlar böyle” diye kendi kendime sayıkladım. İnanır mısınız Didim’e geldiğimi bile anlamamıştım. “Burası Didim mi?” diye sordum yanımdaki insanlara. Hissettiğim sızıyı hâlâ hatırlıyorum. Sonra, belki biraz gençlik anılarımı yaşarım diye, geçmişte kaldığım otele gittim. Aradım aradım, bulamadım. Hafızamın bir oyunu sandım ama araştırdığımda o otelin yıkılıp yerine bina yapıldığını, bahçesinde oturup hayaller kurduğum o alanın önünün binalarla dolduğunu görünce, üzüntüm katbekat arttı. Bu yüzden, uzak bir hayal gibi geliyor bana. Belki romantik bir yaklaşım ama hissettiğim bu.
“İkinci gelişimde profesyonel amaçlarla geldim” dediniz? Bu konuda bilgi verir misiniz?
A.T.:2012 yılında Anadolu Üniversitesi Turizm Fakültesi’nden 22 akademisyen, Prof. Dr. Nazmi Kozak koordinatörlüğünde “Türkiye Turizmi Sözlü Tarih Projesi” adında bir çalışma yürütmeye başladık. Tamamlanması üç yıl süren bu projede, Cumhuriyet Dönemi’nde unutulmaya yüz tutmuş turizmle ilgili gelişmeleri, kurumları, kişileri, ilişkileri ve turizm sektörünün gelişiminde önemli olmuş olayları sözlü tarih yöntemi ile ortaya çıkarmayı amaçladık ve süreç içerisinde 520 kişiyle görüştük. Turizm bölgelerine ekipler halinde giderek, olayları yerinde ve tanıkların ağzından dinledik. Yanlış hatırlamıyorsam, Didim’e sonradan karar verildi. Basın yoluyla projeden haberdar olan ve proje koordinatörümüzle iletişim kuran Hikmet Atilla, Didim’i de bu projeye dâhil etmemizi rica ederek, ekibimizi Didim’e davet etti. Ben de o ekibin içerisindeydim. Böylece 2014’te ikinci kez geldim. Bölgede bir hafta kadar kaldık ve dönemin Belediye Başkanı Mümin Kamacı ve Ticaret Odası Meclis Üyesi Hikmet Atilla’nın destekleriyle sözlü tarih görüşmelerimizi tamamladık. Çalışmalarımızın karşılığı, şu an basıma hazır bir şekilde okuyucusuna ulaşmayı bekliyor. “İkinci Hayatların Kenti: Didim” adını verdiğim ve Didim’i antik tarihinden itibaren ele aldığım kitap bölümü, umuyorum ki yakında yayımlanacak. Bu bölümün yazımını tamamlamak için 2014 yılı Ekim ayında buraya üçüncü kez geldim ve görüşmelerimde genellikle Didim’de yaşanan göç süreçlerine odaklandım. Daha önceki gelişimde Didim’i bu yönüyle ilk kez tanıyordum. Birkaç ay önce, beni yapılaşma anlamında hayal kırıklığına uğratmış Didim’i, tarihsel ve sosyolojik yönleriyle tanımaya başlayınca, bende farklı bir ilgi uyanmaya başladı. Böylece, doktora tezimi Didim üzerine yazmaya karar verdim. Şu sıralar saha çalışmalarını yürüttüğüm doktora tezimde, göç olgusunu turizm açısından irdeliyorum. Yerli halkın ve özellikle 1980 sonrası bölgeye Türkiye’nin farklı illerinden gelen göçmenlerin Didim’in sosyal, kültürel ve ekonomik yaşamında aldığı konumu ve yaşanan göçleri süreç ve sonuçlarıyla anlamaya çalışıyorum.
Arzu Hanım çok özel bir projeden bahsediyorsunuz. Didim’i ve yakın tarihini Didimlilerden daha iyi bildiğinizi düşünmeye başladım. Neden Didim’i seçtiniz ve gerçekten Didim sizin ne ifade ediyor?
Didim benim kalbimi buruyor. Belki biraz da bu sebeple Didim’i çalışmaya karar verdim. Ben akademisyenim. Elimden gelen sadece okuyup yazmak. Ben de elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Akademik yaşamımın en önemli dönüm noktasını Didim’le aşıyorum. Bu yüzden Didim’i iyi bir arkadaşım gibi, dert ortağım gibi hissediyorum. Gözlerimi kapayıp Didim’le konuşuyorum. Onu duymaya çalışıyorum. Size bendeki Didim’i anlatayım. Aslında çok yetenekli, çok becerikli, çok özel ve gelecekvaat eden bir çocuk düşünün. Ama mahallede kimsenin birlikte oynamak istemediği, itip kaktığı, hor gördüğü bir çocuk. Bir köşede otururken, gelenin geçenin bir şamar oğlanı gibi tokatladığı bir çocuk. Ve zamanla size diş bileyen. Güzelliğe sahip ama size göstermeyen… Buradaki bu yapılaşmayı, o çok güzel çocuğun yüzünde, insanların açtığı yaralara benzetiyorum. Karamsar bir tablo çizmek istemiyorum ama uzaktan duyanların bile “aaa gidip biz de bir tokat atalım” dediğini hayal ediyorum. Şimdi ise sanki ben bu tezi yazarak, o çocuğu koruyabilecekmişim ya da “Hey! Bakın burada bir çocuk tokatlıyorlar” diye haykırabilecekmişim gibi bir duyguya kapılıyorum. Sanırım, ben Didim’le duygusal bir bağ kurdum.
Kaç kişilik bir ekipsiniz? Projenin sonraki sürecinden bahseder misiniz? Yaptığınız bu çalışmalar ne zaman sonuçlanacak ve biz elimizde kaynak olarak okuyabileceğiz?
Bahsettiğim gibi “Türkiye Turizmi Sözlü Tarih Çalışması”, 22 kişilik bir ekiple yürütüldü. Yaklaşık 7000 sayfa ve sekiz ciltten oluşan görüşme metinleri ve “Dünden Bugüne Türkiye’de Turizm (Kurumlar, Kuruluşlar, Turizm Bölgeleri ve Meslekler) başlıklı ve 952 sayfadan oluşan bir ciltlik kitap yayımlanmayı bekliyor. Ayrıca 2015 yılı, Ekim ayında Amerika Florida eyaletinde gerçekleşen 49. su düzenlenen ve dünya çağında oldukça saygın olan “Oral History Association” isimli kongrede “The Role of Tourism in Social Change in Didyma” başlıklı bir bildiri sundum. Şu an saha çalışmasını yürüttüğüm doktora tezim ise yine Prof. Dr. Nazmi Kozak danışmanlığında ilerliyor. Tahminen altı ay içinde sonuçlanmış olacak. Doktora tezimi önümüzdeki aylarda edebiyat okurlarının da beğenisine sunma hazırlıklarım var.
Toplamda kaç görüşme planladınız ve bu güne kadar kimlerle görüştünüz ?
Üç yıldır bölge üzerine çalışmalar yapıyorum. 45’e yakın kişiyle görüşmeler yaptım. Didim’in yerlileri, sektör paydaşları, bir vesile ile ikinci yaşamını burada kuranlarla görüştüm. Doktora tezim özelinde ise bugüne kadar 25 kişiyle görüştüm. Önümüzdeki günlerde de görüşmelerim devam edecek. Görüşmelerimi, görüşme tarihime göre sıralayabilirim: Almanya’dan emekli olup burada mülk almış İsmail Tural, Göçtur Otel sahibi Erdinç Göç, Rafinesse Travel sahibi ve Ticaret Odası Meclis Üyesi Hikmet Atilla, Rumeli Kültürünü Yaşatma ve Dayanışma Derneği Başkanı Gülay Zübeyde Yalçın, Akyeniköy Belediye Eski Başkanı Yılmaz Öz, Didim’in ilk benzin istasyonu işletmecisi Mahmut Daşmaz, Tasavvuf Tarihi Hocası Cuma Hündür, Didim yerlilerinden Osman Kalıpçı, Hisar Mahallesi Muhtarı Bahri Aşık, Arguvan Emlak Şirketi Sahibi Aslan Aslan, Demirel İnşaat Şirketi Sahibi Mehmet Demirel, Saygın İnşaat Şirketi Sahibi Ercan Saygın, Didim Aqua Park Sahibi Murat Kalaycı, Harita Mühendisi Hilmi Erbaş, Saadet Otel Sahibi Eyüp Alptekin, Emekli Öğretmen ve Didim Özgürses yazarı Erdoğan Şahin, Didim Özgürsesİmtiyaz Sahibi Mustafa Öge, Didim Belediyesi Eski Başkanı Mümin Kamacı, Didim yerlilerinden Murat Kafadar ve Didim Belediyesi Eski Başkanı Mehmet Soysalan ile görüştüm. Ayrıca Denizköy sakinlerinden Tamam Fidan, Ali Fidan ve Hüseyin Eroğlu ile görüşmelerim oldu.
Çok değerli isimlerle görüşmüşsünüz. Bu isimleri belirlerken dikkat ettiğiniz özel hususlar oldu mu? Anladığım kadarıyla homojen bir katılımcı grubu yok?
Genele baktığımızda homojen bir grup değil ama Didim yerlilerini ve Türkiye’nin farklı illerinden gelerek bölgede yerleşik hale gelen göçmenleri kendi içerisinde gruplara ayırdım Göçmenlerden de Didim ekonomik yaşamında yer bulmuş olanları veya Didim’in tarihine tanıklık etmiş kişileri seçtim.
Bu projenizde Didim kanaat önderleri ya da yerel yönetim size gerekli desteği sağladı mı? En zorlandığınız konu ne oldu?
Bu konuda, özellikle Hikmet Atilla’nın hakkını teslim etmek zorundayım. Gerek sözlü tarih görüşmelerinin organizasyonunda gerekse şu an yaptığım görüşmelerin çok büyük bir kısmının organizasyonunda ciddi katkıları oldu. 2014 yılından beri yaptığımız çalışmaları ve süreci yakından takip ediyor. Ancak ben isterdim ki, benim Didim’le kurduğum gönül bağı ve bir şeyler yapmak zorunda olduğum hissi nedeniyle yazdığım bu doktora tezinde, yerel yönetimden de destek alabileyim. Geçtiğimiz günlerde, bir dergide belediye başkanının ağzından göç sorunsalı ile ilgili bir yazı okudum. Biliyorsunuz, benim tezim de göç olgusuyla ilgili. Ne yalan söyleyeyim yerel yönetimle aynı konuyu tasa ediyor olmamız, beni umutlandırmıştı. Destekten kastımın yanlış anlaşılmasını istemem. Mesela Hikmet Atilla, her gün arayıp “Nasıl gidiyor, her şey yolunda mı, bir aksilik var mı?” diye soruyor. Bu benim için önemli bir destek. Yerel yönetimin de bunun küçük bir kısmı kadar bile olsa ilgilenmesini umardım. Zorlandığım bir konu oldu diyemem. Sahadaki en önemli sorunum, doğru veriyi sağlayacak kaynak kişilerle görüşebilmek. Birkaç görüşmeden ve araştırmanın tanınırlığı arttıktan sonra, bu zorluğu da aştım.
Sizi çok etkileyen bir Didim hikâyesi var mı?
Didim’i etkili “bir” hikâyeyle sınırlandırmak mümkün değil. Burası mübadeleyle var olmuş bir kent. Mübadele, başlı başına bir trajedidir. Düşünsenize, tanımadığınız bir yere gittiğinizdeki hissi. 2014’te, görüşmemizden bir yıl sonra rahmetli olan, Bulgaristan’dan göçmüş ve ilk kuşak temsilcilerinden Şakir Kır ile görüşmüştüm. Gemide neler yaşadıklarını bizzat onun ağzından dinledim. Görüştüğümüzde 96 yaşındaydı ve anlatırken hâlâ gözleri doluyordu. 60 yıl sonra gözlerinden hâlâ yaş akıtan derin acıyı görmemek mümkün değildi. Yunanistan’dan gelenler içinse daha büyük bir sarsıntı söz konusu. Yağmalanmış, yıkılmış bir yerde yaşam inşa etmeye çalışmışlar. Sulu tarım yok. Yapabildikleri iş, sadece tütün tarımı. Sadece “hayatta kalabilmek” için çalışıyorlarmış. Çocuklar, çocukluklarını yaşayamadan tarlaya gidiyorlar, sabahın dördünde uyku mahmuru. Ben bir köylüye yerel yemeklerini sordum. “Kızım yemeğe ekmek bulamıyorduk, ne yemeği” demişti. Bir başkası, babaannesinin un alacak paraları olmadığı için olgunlaşmamış başakları fırında kurutarak ekmek yaptığını anlatmıştı. Hani hep söylenir ya “giyecek ayakkabım yoktu, çarık bile bulamazdık” diye. İşte Didim köylüsü tam da böyleymiş. 30-40 yıl boyunca yoksulluğu, mahrumiyeti öyle derin yaşamışlar ki, bu yoksulluk korkusu belki de onların geleceğini şekillendirmiş. Bu yoksulluk ve ilişkilendirdiğim sonuçları beni çok etkiliyor. Biraz önce de söylediğim gibi burada neredeyse 45 kişiyle saatler süren görüşmeler yaptım. Bu yüzden şu an resmin tamamını görebiliyorum. Ve bu resim gerçekten acı manzaralarla dolu.
Didim’in dününü yakın tarihini çok iyi bilen bir turizmci olarak Didim’in bu günü ve geleceği ile ilgili söyleyeceklerinizi gözlemlerinizi çok merak ediyorum.
Ben, Didim’deki yapılaşma konusu üzerinde önemle duruyorum. Mevcut manzara maalesef ki içler acısı ama durum umutsuz değil. İmar planlarının yürütülmesinde geçmişte önemli hatalar yapılmış. Yeşil alana fırsat bırakılmamış. Ben şehir plancısı ya da mimar değilim ama Didim’de ranta dayalı büyümenin izlerini görmekte hiç zorlanmıyorum. Didim, bir kimliğe sahip olmalıydı. Ama elinde fırsatları varken, bir kimliğe sahip olamamış ya da bunu elinin tersiyle itmiş bir kent. Bir bölgeye, kimlik kazandırmazsanız orası zamanla gerçekten kimliksiz, kişiliksiz ve istenmeyen bir yer halini alır. Didim, bir kent kimliği oluşturmak için tarihsel, kültürel ve doğalbirçok zenginliğe sahip. Ama işin, insan ve insanın ürettiği çevre boyutu, bu zenginliği gölgede bırakıyor. Çok basit bir örnek vereyim. Arama motorlarına “Didim” yazınca, karşıma ilk olarak bölgedeki satılık ev ilanları çıkıyor. Oysa Didim, bundan çok daha fazlasını hak ediyor. Günümüzde değer gören turizm bölgelerine baktığımızda hepsinin bir yönüyle bir kimliğe sahip olduğunu görüyoruz. Yeni imar planlarında yeşil alan zorunluluğu getirilmesi bu anlamda olumlu bir gelişme. Ayrıca Didim’in bir farkının olduğunu göstermesi açısından düzenlenen festivallere de çok umutla bakıyorum. Umarım katlanarak çoğalır.
Arzu Turan Didim’e sıradan bir tatilci olarak gelseydi Didim’de en çok ilgisini çeken detaylar neler olurdu?
Didim; tarihi ve kültürel derinliği çok fazla olan bir yer. Sayısız uygarlığa yurt olmuş bir bölge. Bunların yanı sıra harika bir denizi ve muhteşem koyları var. En güzel gün batımını Didim’de izledim. Kim bilir belki Heredot’u, Aydın için “En güzel gökyüzünün altındaki en güzel yeryüzü” demeye iten şey, Didim’de izlediği bir gün batımı manzarasıdır.
Ama açıkçası, Didim’e bir tatilci gözüyle hiç bakmadım. Bakamadım. Yeşilden yana yoksul. Bir yerlerde ağaç görsem seviniyorum. Altınkum’da nereye baksam, manzaramı görüntü kirliliği kapatıyor. Turizm bölgesi olma kimliğini yakalayamamış ya da elinden kaçırmış gibi geliyor bana. Emlak ve inşaat alanındaki sektörel gelişmelere itirazım yok ama kafamı çevirdiğim her yerde emlak ilanı ya da emlak şirketi görmek bir tatilci olarak beni mutlu etmezdi. Ben sıradan bir tatilci olarak, nefes alabileceğim bir yere gitmek isterdim.
Didim’i, Didim’deki gelişmeleri Eskişehir’den de takip ediyor musunuz? Mesela yakın zamanda Didim Belediyesinin katkılarıyla hazırlanan yazarı BikemÖğüç ve Z.Seda Çakır tarafından hazırlanan Mübadil lezzetler diye yine sözlü tarih araştırması kıvamında özel bir kitap çıktı. İncelemeye bakmaya fırsatınız oldu mu? Sizin elinize geçti mi?
Evet, Didim gündemini ve gelişmelerini yakından takip ediyorum. Didim’i “ucuz tatil bölgesi” imajından çıkarmak adına ciddi çalışmalar yapılıyor. Geçtiğimiz aylardaki Thales Buluşması ve Vegan Festivali bölge adına umut verici. Bunlar aynı zamanda, Didim’in farklı değerlerini meraklısına sunmak için güzel fırsatlar. Sözünü ettiğiniz çalışmadan da haberdarım. Aylar süren ve çok büyük bir emek verilen bir saha çalışmasının sonucunda ortaya çıkan bu kitap, Didim kültürünün ihmal edilen çok önemli bir kesitini yansıtmış. Bu anlamda, bu kitabı çok değerli görüyorum. Göç hikâyelerine yer vermesi ayrıca hoşuma gitti.
Didim’de çalışma sürecinizde art arda güçlü depremler yaşadık. Yakın tarihte de güçlü Didim depremi olduğunu biliyoruz. Görüşme notlarınızdan büyük Didim Depremi ile ilgili bize iletebileceğiniz özel notlar var mı?
Evet, hayatımda hiç olmadığı kadar, Didim’de sarsıntı hissettim. Buradaki insanlarda, durumu ilginç bir şekilde kabulleniş ve biraz da “bana bir şey olmazcılık” var. Deprem kuşağında olup da nerdeyse her gün sarsıntı yaşayan bir kentte bu umursamazlık tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Daha ilginç olanı ise ben bir “deprem toplanma alanı” göremedim. Belki de ben bilmiyorum ama varsa da deprem toplanma alanlarının nerde olduğunu bilmeyen birçok insan olduğunu da düşünüyorum.
Diğer sorunuza gelince, Didim, yakın tarihteki en şiddetli depremini ise 16 Temmuz 1955 yılında yaşıyor. Sanıyorum 7 şiddetinde olmuş. Günümüzde Milet denilen, tarihi adıyla Balat bölgesi yerle bir oluyor. Apollon Tapınağı çevresinde de epey ev yıkılıyor. Diğer yandan Didim’de birkaç ev hasar görüyor, avlusunda duvarları yıkılıyor. Bunu takiben, devlet yetkililerinin burada yaptıkları jeolojik etütler sonucunda, yıkılan bölgede inşaat yapmanın elverişli olmadığı sonucuna varılınca, köyü başka yere taşımaya karar veriyorlar. 1957 yılında, Hisar bölgesinin birkaç kilometre aşağısında yeni bir yerleşim alanı tespit ediliyor ve günümüzde Didim Merkez olarak anılan bölgeye, “hükümet evleri” denilen 800m2alanın içerinde, damı, avlusu olan tek tip konutlar inşa edilmeye başlanıyor. 1960 İhtilali’ne kadar inşaatlar hızla devam ediyor ancak ihtilalle birlikte inşaatlara bir yıl kadar ara veriliyor. 1962’de ev kuraları çekiliyor. Burada ilginç bir şey oluyor. O dönemler Yoran’ın siyasi ortamı Menderesçiler ve Halk Partililer olarak kendini gösteriyor ve Bulgaristan’dan gelenlerin çoğunluğu da Demokrat Partili. Halk Partili olanlar, “o evleri Menderes yaptı” diye kuraya katılmıyorlar ve eski yıkık evlerde oturmaya devam ediyorlar. Ayrıca bu deprem bana göre Didim’in toplumsal yaşamı üzerinde de çok önemli etkiler yaratmış. Depremin, uzun vadedeki sosyo-mekânsal sonuçları da çok dikkate değer bence. Bölgedeki turizm talebine cevap vermek üzere, pansiyon olarak hizmet vermeye başlayan, yıkılıp ya da genişletilip pansiyona dönüştürülen ilk binaların örneğini de bu hükümet evleri oluşturuyor.Veyahut ev dağılımları yapılırken, Romen vatandaşların çukur bölge olarak anılan ve pek istendik olmayan bir bölgeye yerleştirilmelerinin, arsalar değerlenince de farklı sonuçları olmuş doğal olarak. Hatta bir adım daha ileri götürerek bu büyük depremi, Didim tarihinde bir dönüm noktası olarak görüyorum. Ancak şunu söylemeliyim, birinci derecede deprem kuşağında olan Didim’de, deprem konusunda bilinçlenme adına daha ciddi çalışmalar yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Size çok kıymetli araştırmanızda başarılar ve güç diliyoruz. Araştırmanıza elimizden geldiğince katkı sunmak isteriz. Bizim vasıtamız ile duyurmak ve paylaşmak istediğiniz özel bir çağrınız var mı?
Çok teşekkür ediyorum Umut Hanım. Ben yıllar önce Didim’in bana göre içler acısı halini gördüğümde “bir şeyler yapmalıyım” dedim. Ve yapabileceğim tek şey de yazmaktı. Bundan sonraki çalışmalarımda özellikle Didim’e yer vermek istiyorum. Yani elimden geldiğince Didim’le ilgili şeyler yapmak istiyorum. Nitekim yapıyorum da. Bundan sonra da yapacağım. Didim’de yaşayan herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Didim, elbirliğiyle bu hale getirilmiş bir turizm bölgesi. Dolayısıyla, Didim’i hak ettiği yere taşımak için de aynı gayretin gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Son dönemlerde, Didim’le ilgili gösterilen çabaların daim olmasını istiyorum. Anlık kazançlar uğruna, Didim’in geleceği paspasın altına süpürülmesin. Didim kazanırsa herkes kazanır.
Bizim dergimizi Ege İdea Dergiyi inceleme ya da okuma fırsatınız oldu mu ve dergimiz için neler söylemek istersiniz?
Evet, Ege İdea Dergi’yi okudum ve derginin abonesi olmak için form bile doldurdum (Gülüyor). Beraberimde Eskişehir’e götürmek isteyeceğim kadar kaliteli bir dergi. Ayrıca Didim’de gittiğim birçok mekânda bu dergiyi görmek, özellikle bir kadın olarak beni çok mutlu etti. Başarılı bir iş, bir kadının elinden çıktığında daha çok mutlu oluyorum elimde değil. Derginizin çok güçlü, neşeli, dinamik ve hayat veren bir yönü var. Sadece kapağına baktığımda bile muzipçe gülmekten kendimi alamıyorum. Hem bu kadar güçlü içeriklere sahip olması hem de bu kadar neşeli ve muzip özelliklerinin olması bu dergiyi çok özel kılmış. Türkçe olmasının yanı sıra İngilizce olması, derginin vizyonunu yansıtması açısından da önemli bir ipucu. Didim’i çok seven, güçlü ve hayat dolu bir kadının elinden çıktığı çok belli. Çalışmalarınızda başarılar diliyor ve ulusal çapta başarılara imza atacağınız günleri sabırsızlıkla bekliyorum.
Haber/ Röportaj = Umut Kaşan / 2017 Didim ( Arzu Toker )
Fotoğraf= Can Yıldırım
Mekan= Eflatun Bar / Didim