Arabesk bir kültür de olsa, arabesk denince aklımıza illa arabesk müzik geliyor ve bu müzik türü toplumsal iniş ve çıkışlarımızla öyle yakından ilgili ki, belirli aralıklarla arabesk müziğe olan ilgi düşüyor ya da yükseliyor. Hepimizin de çok iyi bildiği gibi “Arabesk Müzik” bu aralar yeniden yükselişte.
Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses, Ümit Besen ve Emrah gibi şarkıcıların hit parçaları, bugün çeşitli versiyonlarda farklı tarzları olan ünlü isimlerce yeniden yorumlanıyor. Yapılan bu yeni yorumlar genç yaşlı geniş kitleler tarafından orijinal eserden daha çok seviliyor ve çok dinleniyor. Bugün Disco ve Clublarda bile artık arabesk müzik hakim.
Aslında arabesk müzikte bugün önemli bir dönüşümden bahsediliyorsa, bu müzik türünün artık bir alt kültür olmaktan çıkıp bir kendi sancılı sürecini tamamlaması sonrası, ana akım haline gelmeyi başarmasıyla da ilişkilidir. Arabesk müziğin ilk çıkış yıllarında köyden kente göç etmiş, büyük şehir ve kent yaşamına alışamayan, uyum sağlayamayan, zor ve ağır koşullar altında yaşayanların haklı acılı isyanıydı. Tam da bu sebeple de daha çok alt gelir gurubu tarafından yoğun ilgi görüyordu. Bu günün sosyal verileri ise bize bambaşka şeyler söylüyor. Kentli, eğitim ve gelir düzeyi yüksek hatta küçük burjuva diyebileceğimiz kesimlerin, genel olarak toplumun her kesinimin arabesk müziğe olan ilgisi arttı hatta artık arabesk caza, arabesk popa, rock müziğine ve hatta yerli yapım klasik müziğe bile iliştirilebilir, içerilebilir bir tür oldu.
Aslında arabesk bu müziği besleyen sosyal ve kültürel ortamda, yanlış anlamalardan dram çıkaran, iyilerin hep iyi, kötülerin hep kötü ve sonunda da daima iyilerin kazandığı; sınıfsal çelişkilerin iyilikle yenilebildiği, Yeşilçam melodramlarının norm haline getirdiği tüm o klişelerden de ayrı düşünülemez bir kalıptı.
Arabesk müzik insanların haklı isyanına ses veren, acılarını tekrar eden ama bir çıkış yolu sunamayan, sınıf çelişkilerinin farkında değilmiş gibi davranan bir tür olarak görüldüğü için de eleştiri alıyordu. Arabesk bir anlamda halkın afyonuydu. Arabesk Acı! Arabesk isyandı ama arabesk aslında bir vazgeçişti, kabullenişti. Arabesk insanların acılarını kabul etmelerine yardımcı olduğu ve insanlara kendi acılarıyla acıyla yaşamayı öğrettiği için, çıkış yaptığı 80’li yıllarda en çok sol ve demokrat çevrelerce ve entelektüel çevrelerden ağır eleştiriler aldı. O yıllardan bu günlere de sadece “Kendini jiletlemek” deyimi kaldı.
Oysa arabesk müzik, bugün geldiği noktada kendi sancılı sürecini tamamlamış, rüştünü ispatlamış olmalı ki arabesk kültürünün modernize edilerek yeniden üretilmesi sürecinde, yeni halinde en çok da sol demokrat ve entelektüel çevrelerin rol aldığını görüyoruz. Bugün baktığımızda arabesk kültürün baskın etkisini sadece müzikte de değil edebiyattan sinemaya kadar birçok sanatsal alanda görmek mümkün. Artık arabesk figürler sadece müzikte değil, çekilen filmlerde ve dizilerde yayımlanan popüler kültür dergilerinde, modada bile sıklıkla karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla arabeskin yeniden canlanmasını tek başına irdelemek yerine, toplumsal koşullarla değerlendirirsek son yıllarda arabesk müziğe olan ilginin giderek neden yükseldiği çok daha iyi anlaşılıyor. Arabesk bugün de haklı bir isyan!
Onlar da “Arabesk Kafa” bu aralar her zamankinden daha çok dinlediğimiz Arabesk Müziğinin çok sevilen, çok dinlenen popüler grubu. Biz de popülaritesi günden güne yükselen arabesk müzik hakkında sohbet etmek ve Arabesk Kafa Grubunu daha yakından tanımak için Arabesk Kafa grubunun kurucu solisti Burcu Dincer’le ve 4. Müzik Onair Ödülleri kapsamında ‘En İyi Arabesk Fantezi Müziği Sanatçısı’ alanında kategori adayları arasında yer alan İnci Mercan ile çok keyif alarak okuyacağınızı umduğum çok keyifli çok özel röportajlar gerçekleştirdik.