Aspasia
Bugünkü Aydın’ın Didim ilçesi yakınlarındaki antik Milet kentinde doğup büyüyen bir genç kız, Atina’ya gider. Orada yüksek yöneticilerin, soyluların, düşünürlerin, ozanların buluştuğu bir okul açar ve devletin kaderini etkileyecek konuma gelir.
Yıl MÖ 470. Tarihin en büyük gezgini Herodot’un, “Dünyanın en güzel güneşi altında, en güzel ikliminde yaşıyorlar” dediği insanların yurdu İyonya’nın (Bugünkü İzmir ve Aydın illeri sahil şeridine Antik Çağ’da verilen ad)çok önemli bir kent devleti olan Miletos’un soylularından Aksiokhos’un içi içine sığmaz o akşam. Karısının, güzel bir kız çocuğunu dünyaya getirişinin sevinciyle gözüne uyku girmez. Avludaki zeytin ağacının altında oturup Latmos Körfezi’ne yansıyan ay ışığını ve Priene taraflarında, erimiş gün ışığı (zeytinyağını böyle tanımlarlardı) ile yanan kandillerin göz kırpışına bakar uzun uzun.Sabah olmayacakmış gibi gelir.
Ertesi gün erkenden, çocuğuna ne ad vereceğini öğrenmek üzere bilicilik merkezi Didymaion’a (Didim Apollon Tapınağı) gider Aksiokhos. Oracle (kahine, bilici kadın)söyler, rahipler yorumlar ve evinin yolunu tutar mutlu baba. Konukların toplandığı ve tütsülerin yandığı salonda bebeğe “Aspasia” adı verilir. Anlamı, “hoş gelen”, “sevinç ve mutluluk getiren”dir.
Aksiokhos ikinci çocuğu Aspasia dünyaya gözlerini açtığında, daha önce söz verdiği üzere, bir köle satıcısından aldığı hizmetçisi Semira’yı “Yaşamda en güzel ve en vazgeçilmez olan şey özgürlüktür” diyerek serbest bırakır.
Mevsimler, yıllar birbirini izler, Aspasia günbegün büyür, öğrenme çağına geldiğinde öğretmen tutulur, evde derslere başlanır. Kısa sürede okumayı, yazmayı ve güzel konuşmayı öğrenir. Daha çocukluğunda aile içindekiler ve yakınlarıyla öyle ilginç diyaloglar kurar, kültürel etkinliklere girer, korolara katılıp şarkılar söyler ki, görenleri şaşkına çevirir.
BU YERLER KENDİSİNE DAR GELİYOR
Her yıl bahar aylarında düzenlenen “Didymeia” şenliklerinin Miletos’ta başlayıp Apollon Tapınağı’nda son bulan o yılki yürüyüşü çok görkemli geçer. Katır tırnağı, laden, koyungözü papatya, sarmaşık, dağçayı, çobaniğnesi, kekik gibi bin bir çeşit ilkbahar çiçeğinin kıyılarını süslediği “kutsal yol”, genç kızlar korosunun iç yakıcı ilahileri ve şarkılarıyla çınlar. O koroda biri vardır ki, bütün gözler üzerindedir. Onsekizindeki Aspasia, “Didymeia”da olduğu gibi, sonbahardaki “Dionysia” olarak bilinen üzüm ve bağ bozumu şenliklerinde yöre delikanlılarının gözdesidir artık.
Tiyatro, müzik gibi sanatsal ve kültürel etkinliklerde kendini gösteren, insan ilişkilerinde büyüklere örnek olan, güzel konuşmasıyla herkesin sevgisini, hayranlığını kazanan Aspasia, yaşadığı yerlere sığamadığı düşüncesiyle boğuşmaya başlar. Bunda, bir ayin sırasında uzaktan aşık olduğu rahibin ölümünün de rolü vardır.
Hatta bunu, kendi doğduğunda özgürlüğüne kavuşturulan, ancak aileden ayrılmak istemeyip onlarla birlikte yaşamayı sürdüren, böylece genç kızın en yakın dostu olan Semira ile paylaşır.
Miletos’ta yapacak bir şeyi kalmamıştır, hele savaşlar ve karışıklıklar bu kentin değerlerini alt üst edince Aspasia’yı gelecek adına karamsarlık sarar. Babasının ve arkadaşlarının katıldığı kent içindeki toplantılarda, kendisi gibi okumuş yazmış dostlarıyla sohbetlerinde sık sık geçen Atina ilgisini çeker olur. Belki orada aradığı özgürlüğü de bulacaktır. Yıllar önce Atinalı bir devletadamı ve general olan Alkibiades, sürgün için geldiği Miletos’ta, kentin soyluları, ileri gelenleri arasında sevilmiş, bu arada Aksiokhos’un büyük kızıyla evlenip dönmüştür ülkesine. Orada yaşayan ablası kendisine yardımcı olacak, gitse yalnız kalmayacaktır Aspasia. Dostu Semira gibi, kızlarının geleceğini düşünen annesi ve babası da bu düşünceyi onaylar.
Bir ilkyaz sabahı ailesi Aspasia’yı limana indirir, Atina’ya gidecek tekneye bindirir. Çıktığı uzun ve yorucu yolculuğun ardından Atina’ya vardıklarında genç kız, babasının öğütlediği gibi bir araba kiralayarak ablasının evine ulaşır.
Bir taraftan ablasıyla Atina’yı gezerken, diğer taraftan Alkibiades’le entelektüel sohbetlere girmeye başlar. Hatta bu sohbetlerden birinde Perikles’i anlatır ablasının eşi. Atina demokrasisini doruk noktasına taşıyan, çıkardığı yasalarla vatandaşlık ve toplumsal yaşam alanında iyileştirmeler yapan, savaşların barışçıl anlaşmalarla sonlanmasını sağlayan bir devlet yöneticisidir Perikles. Dahası, Atina’nın Miletos gibi bilim ve sanat kenti olmasını sağlayan sanat ve sanatçı dostudur.
Bu anlatılanlar, Aspasia’da Atinalı olma duygusu yaratır ve kentin en seçkin yerinde okul olarak kullanacağı bir ev kiralar. Amacı, Miletos’ta aldığı iyi eğitimle kendini yetiştirdiği felsefe, sanat, kültür, güzel konuşma, akıl yürütme gibi alanlardaki birikimini buranın gençleriyle paylaşmaktır. Çok ilgi gören okulu, akşamları da Atina’nın devlet yöneticileri, felsefecileri, aydınları ziyaret etmeye, burada söyleşiler yapmaya başlarlar.
Bu ilgi Aspasia’nın fahişe olduğu söylentilerine de yol açar. Hatta tanrı tanımaz biri olduğu savıyla genç kadın mahkemeye verilir ama aklanır. Onun tavırlarında erkek egemen düzene bir başkaldırı vardır.
Evin sürekli ziyaretçileri arasında başı çeken Sokrates’i o denli etkiler ki Aspasia, onun öğretmeni olarak anılmaya başlar. Perikles’le bu sırada tanışır Miletli genç kadın. Bu tanışıklık dostluğa, ardından da sevgililiğe dönüşür. Akılcı çalışmalarıyla sevgilisinin ülkenin kaderini değiştirmedeki çalışmalarına omuz verir,devletin altın çağını yaşamasına önemli katkıları olur. Özellikle evli kadınları evine bağlayan yasaların değiştirilmesini, kent toplum yaşamına katılmalarını sağlar.
Evli olduğu halde Aspasia ile yaşamaya başlayan hükümdarın bu ilişkiden bir de çocuğu olur. Atina’da hoş karşılanmayan bu durum başlarına dert açar, Perikles’in politikalarını eleştiremeyenler sevgilisine saldırır.Ama bütün olayları, skandalları birlikte aşarlar. Yirmi yıllık birliktelikleri, MÖ 429 yılında Perikles’in ülkeyi kasıp kavuran veba salgınında yaşama veda etmesine dek sürer.
Düşünürlerin, yazarların övgüler düzdüğü, yapıtlarında yer verdiği Aspasia için şimdi zor günler başlar.Bu arada Atinalı devlet adamlarından General Lysikles ile evlenir.Perikles’ten olan oğlu Genç Perikles’in savaş sonrası idamı ve Lysikles’in ölümünün ardından MÖ 400’de yaşama veda eder.
Hüsnü OKUMUŞ – Ege İdea Dergi